Ne İçindeyim Zamanın Ne de Büsbütün Dışında

Geçen pazar günü sahil şeridini takip ederek yakınlarımızdaki okyanus kıyılarını gezmeye karar verdik. Son durağımız Laguna idi. Sadece şu sahil böyleydi diğeri şöyle diye anlatmamı beklemiyorsunuzdur diye düşünüyorum. Anlayacağınız mevzumuz yine derin! Günlerdir Ali Rıza'yla konuştuğumuz ve bu yolculuğumuzda konunun hararet kazandığı bir meselemiz var: "zaman". Bu konuyu konuşabileceğimiz öyle çok alan var ki burada tek bir yazıda anlatıp bitirmem imkansız. O yüzden konuyu parçalar halinde anlatmaya çalışacağım.

Bana öyle geliyor ki özellikle son yıllarda insanların tamamı bu zaman mefhumuna takmış durumda. Diziler, filmler, kitaplar... Her biri zamanın ayrı bir boyutunu ele alıyor ama muhakkak zaman konusunu tartışıyor. Zamanda yolculuk ediyor, zamanı verimli kullanma videoları çekip tavsiyelerde bulunuyor, kitaplar yazıyor; uzun yaşamanın sırlarını veriyor ya da bazıları alabildiğine bir romantizim içinde "ne içindeyim zamanın ne de büsbütün dışında" şairaneliğinde zamanı durdurmak üzere anılarına daha fazla yer ayırıyor (ben de çoğunu yapıyorum elbette). Galiba bugün ben de konuşma hakkımı o romantizmden yana kullanarak zaman içinde bir zaman yaratmaktan bahsetmek istiyorum. O da mutluluk zamanları: "anılar".

Şekil 1a.'da gördüğünüz ağzı kulaklarında bir kadın. Rüzgar esiyor, sahil harika, gün batımını izlemiş sevgilisiyle, türlü kuş seslerine minik ayaklı çocukların mutluluk çığlıkları karışıyor... tanrım! ne çılgınca bir mutluluk! Peki gerçekten de öyle mi? Açıkça söylemem gerekirse biraz geriye sarsak benim için zor bir gündü. Sorumluluklarım, alışmam gereken tonlarca şey derken havadan nem kapıyorum zaten salya sümük zırıldıyorum mütemadiyen aslında. Peki zamanın içinde kendime ayırdığım bu an bir anı olduğunda ben hangisini hatırlamak istiyor olacağım? Buna verdiğim cevap 'mutlu bir anı hatırlamak' olduğunda bu gerçek bir anı olma özelliğini kaybetmiş mi oluyor?

Hepimiz çok güldüğümüz anılar bırakmak istiyoruz. Çünkü geçmişi hep güzel hatırlamak istiyoruz. 

Farklı bir bakış açısı geliştirmeye çalışıp yaşadığımız anlık üzüntülere bir de şöyle bakmayı deneyelim: O an üzüldüğüm ya da beni olumsuz etkileyen bu duygu değil 10 sene sonra 10 saat sonra hala önemini koruyor olacak mı? Belki evet dediğimiz anlar vardır ama bunların çoğuna vereceğimiz yanıt kocaman bir HAYIR'dan ibaret şeyler. Buradan baktığımızda ise aslında o anlık mutlu görünme çabası eğer bizi olayların bu daha gerçekçi boyutuna götürecekse aslında çok doğru bir şey yapmış oluyoruz kendimiz için. Anın tadını çıkarmaya çalışıp olanı olduğu gibi kabul etmeye; zamanı o anda durdurmaya ve ne içinde ne de dışında tek bir anda toplanmasına izin veriyoruz (şair bu şiirinde aslında bunu kastetmese de).



Peki bu bahsettiğim şeyleri ben her zaman yapabiliyor muyum? Yazılarımın sıkı takipçisi kocam bey bu soruya gözlerini devirerek 'tabii ki de hayır' cevabını verdi bile. Ama gayretim bir takdiri hak ediyor bence (Bkz.Şekil 1a.).

Kocaman sevgilerle...



Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Ben Bir Gürgen Dalıyım

Kemal Tahir - Yorgun Savaşçı

Bizim Büyük Çaresizliğimiz (Film)