Kayıtlar

2018 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Bizim Büyük Çaresizliğimiz (Film)

Resim
"İki yakın arkadaşın aynı kadına aşık olması ve kahvaltıda peynirin üzerine reçel sürebilme iştahı." *Spoiler içerir. Imdb: 6.9     Hepinize merhaba,     2018’de okuyup sevdiğim kitapları instagram hesabımda yeniden paylaştığım bir seri başlattım. Dün de “Bizim Büyük Çaresizliğimiz” kitabındaydı sıra. Okuyup çok beğendiğimi yazdığımda mutlaka filmini de izle diyen çok kişi olmuştu ama bir türlü fırsatını bulamamıştım. Dün hazır paylaşmışken filmini de izleyeyim dedim.     Oldukça dingin ve huzur içinde ilerleyen bir filmdi. Benim için Ankara’da geçiyor olması bile filmin fazlasıyla büyüleyici olmasına yetiyor aslında. Kitabın filme uyarlamalarında ben karşılaştırmamayı genellikle tercih ediyorum ama bu defa yapmadan edemedim bir türlü. Kitabı bir yıl önce okumuş olmama rağmen hayalimdeki Ender ve Çetin dostluğu netliğini koruyor. Kitabı okurken aralarındaki sıcaklık, dostluk daha fazlaydı sanki. (Ya da ben öyleyken daha mutluydum.)  Karakt

Osmanlı Kadınlarının Hayat Hakkı Arayışının Bir Hikayesi

Resim
    Hepinize merhaba, "Osmanlı Kadınlarının Hayat Hakkı Arayışının Bir Hikayesi" kitabı Kadın ve Toplumsal Cinsiyet Çalışmalarına Giriş dersi kapsamında okuduğumuz bir kitaptı. Sonrasında yazarı da dersimize konuk oldu ve muazzam bir deneyimdi hepimiz için.     Yıllarca biz Türkiye’deki kadın hareketini Cumhuriyet’ten sonraki dönemlerden itibaren okuduk. Ama Osmanlı’da tıpkı bugün olduğu gibi hak arayışı içinde kadınlar vardı. Belki kendilerini feminist olarak tanımlamıyorlardı fakat kadın olarak orada olduklarını bağırmak için mücadele ediyorlardı.     Kitapta, Osmanlı’da çıkan kadın dergilerini okuyoruz. Dünyanın herhangi bir köşesinde yaşayan kadınların hikayelerini okuduğumuzda bile içimizde bir coşku hissediyoruz. Geçmişte bu topraklardan da kadın seslerinin yükseldiğini görmek heyecanını ancak okuduğunuzda benimle paylaşabileceğinizden koşarak alın diyorum. Kadınlar Dünyası kapağı,no.124 Fotoğraf: Şair Yaşar Nezihe (Bükülmez) (1880-1971)

Dört Köşeli Üçgen

Resim
“Yaşamanın ilkelerine uzanmış kitaplarda, insanoğlunun ömrünün ilk yarısını beklemekle,  ikinci yarısını da ilk yarısını anlamakla geçirdiği yazılı olmalıdır.”     Salah Birsel’in tek romanı olarak bilinen Dört Köşeli Üçgen’i bu yaz okudum. Yönetmenliğini Mehmet Güreli’nin yaptığı aynı isimli sinema filmiyle gündeme gelince bir hevesle almıştım. Fakat filmine gitme fırsatı bir türlü bulamamıştım o süreçte. Üzülerek söylemeliyim ki filmin imdb puanı 5,7. Şimdilik filmi bir kenara bırakıp kitabı konuşalım biz.     Oldukça farklı, felsefi paradokslar barındıran bir roman olduğunu söylemeliyim. Farklı olduğunu söylerken içten içe günümüz yaşamını okuduğumu da itiraf etmem gerek.     Kitabın anlatıcısı Tütün Yaprakevi adlı bir tütün fabrikasının deposunda çalışıyor. Kendini bize uluslararası bir gözlemci olarak tanıtan anlatıcı bütün gününü gözlem yaparak geçiriyor. Hatta günün 48 saatini gözlem yapmaya harcadığını söylüyor. Anlatıcının yaptığı gözlem aslında bugü

Feminizm: Dünyanın Neden Bu Kelimeye Hala İhtiyacı Var?

Resim
“Neyi seçersen seç, ne kadar çok yolu kat edersen et, umarım bir hanımefendi olmayı seçmezsin. Umarım kurallara uymamanın ve gittiğin yerlerde biraz sorun çıkarmanın bir yolunu bulursun. Ayrıca umarım o sorunun bir kısmını kadınlar adına çıkarmayı tercih edersin.”     İşte tam bu satırları okurken yine bir toplu taşıma krizi yaşamaktaydım.     Kadın ve Toplumsal Cinsiyet Çalışmaları’nda yüksek lisansa başlayalı çok az olmuştu. Hem bu heyecan ve coşku hem de ‘Evet! Yıllardır kendime edinmiş olduğum felsefeyi, hatta yaşam biçimini kuramsal olarak yerine getirecek ve başta kendim olmak üzere tüm kadınlar için bir şeyler yapacaktım.’ düşüncesi içinde kitabı okumaya başladım. Önsöz ve Giriş ile kendimi kaptırmıştım ve 1.bölümdeki bu sorun çıkarma meselesiyle gözyaşlarıma hakim olamadım. Üzülerek söylemeliyim ki Ayşe Kulin, Ahmet Ümit ve Elif Şafak haricinde pek de bir şey okunmayan toplu taşıma koltuklarında fuşya bir “Feminizm” kitabıyla gözyaşlarına hakim olamayan bir k

Liste Yapmak

Resim
    Hayatta en sevdiğim şeylerden biri liste yapmak. Her şeyin listesi olabilir bu: Yapılacaklar listesi, haftalık, aylık, yıllık okunacak kitaplar listesi; izlenecek filmler listesi, ölmeden önce yapılacaklar listesi (bu yüzden olsa gerek "No Tomorrow" dizisini ayıla bayıla izlemiştim), yeni yaşında yapılacaklar listesi diye uzar gider. Geçtiğimiz günlerde de aklıma Oscar Adayları geldi acaba ne zaman açıklanıyor diye baktım. Henüz açıklanmamış (22 Ocak adayların açıklanma tarihi) ama tahmini listeler oluşturulmuş. Ben de onlarla ilgili farklı sitelerden derleyip bir liste yaptım ve adaylar açıklanana kadar birkaçını en azından izleyebilmeyi umuyorum.     Bundan yaklaşık olarak 4 yıl önceydi sanırım Ali Rıza’yla Oscar’a aday filmlerin tamamını izleyip tahmin listesi yapmıştık. Ortaya da iddia koyduk tabii. Sonuçlar açıklanana kadar da tahminlerimizi paylaşmadık. O zamanlar Ankara’da Stockholm Cafe vardı (Ankaralı olanlar bilecektir). Sabahın köründe koş

Kadın Dayanışmasının Bir Biçimi/ Olanağı Olarak (Sosyal) Kooperatifler: Yeryüzü Kalkınma Kooperatifi

Resim
Hepinize merhaba, Bu hafta sizi bir kooperatifle tanıştırmaya geldim: “Yeryüzü Kalkınma Kooperatifi”. Pazartesi günü kooperatif kurucularından Dr. Selda Taşdemir Afşar ile dersimizde kooperatiflerin geçmişten günümüze varlığını ve işlevlerini konuştuk. Kooperatifler kendini yapı kooperatifleri, tarımsal kooperatifler, sosyal kooperatifler ve kadın kooperatifleri (vs.) şeklinde gösterebiliyorlar. Yeryüzü Kalkınma Kooperatifi 2017 Nisan ayında yedi kadın tarafından Ankara'da kurulan bir sosyal kooperatif. Sadece kadınlar tarafından kurulmasıyla kadın kooperatifi özelliği göstermekte. Toplumsal cinsiyet eşitliğini öncelik olarak belirleyen; her türden ayrımcılığa karşı; eşitlikçi, toplumsal sorunların çözümünde eleştirel bir bakış açısını benimseyen Yeryüzü Kalkınma Kooperatifi pek çok alanda faaliyet göstermeyi hedeflemiş durumda.   (Bu hafta gerçekleşen dersten. Masanın en başı soldan itibaren:  Gizem, İlayda, Sinan, Esra, Ali, Dr. Selda Taşdemir Afşar

Nohut Oda

Resim
    Hepinize merhaba,     Nohut Oda kitabını okuyalı iki ay oldu. İlk çıktığı hafta koşa koşa gidip almıştım. O dönemlerde bloga ara verdiğim için yazamamıştım ama beni Instagram’dan takip ediyorsanız Nohut Oda’sız günümün geçmediği o dönemi görmüşsünüzdür. Sonbahar’ın tadını çıkaralım diye Kınalı Ada’ya dört günlük bir kaçış yapmıştık. İmge Kitapevi’ne uğrayıp yeni çıkanları toplayıp gittim ama ilk gece Nohut Oda ile başlayınca bırakamadım elimden.     Kitapta beş öykü okuyoruz. Beş aile ile tanışıp onların misafiri oluyoruz. O kadar güzeldi ki hepsi, en sevdiğim öykü şu bile diyemiyorum.     Okurken sık sık aynı hikayenin devamını okuyor gibi hissettim. Kökleri bir yerde buluşan ağaçlar gibi hangi hikaye nerede başladı kiminle devam etti bilemezken aile tam da böyle bir şey işte dediğim öykülerdi. Çok çizdim orasını burasını kitabın. Her okuduğum hikayede bu eeenn güzeliydi dedim ama kitaba da adını veren “nohut oda bakla sofa” hayatın Handan’ı beni bir başka

Ekim ve Kürkçü Dükkanına Dönüş

Resim
    Hepinize merhaba, Dünya Verdiği Sözleri Tutamayanlar şampiyonu oldum geldim. Tam bir siyasetçiyim. (Lisansımın Siyaset Bilimi olduğunu bilenler için güldürü öğesi olarak kullanılmıştır.) Çok zaman geçti. Hatta kendimce bir gelenek haline getireceğimi umduğum doğum günü yazımı bile yazamadım ve 1.Geleneksel'de kaldı. 26 yaşında oldum yani merkez. Pek büyüdüm. Yazmadığım dönemde Ankara’ya geldim ve master’a başladım. Aslında master yapıyordum zaten. Ama çok çok çok istediğim Kadın ve Toplumsal Cinsiyet’ten kabul alınca pılımı pırtımı toplayıp kürkçü dükkanım Ankara’ya döndüm. Gelir gelmez de öyle bir yoğunluğun içine düştüm ki evlerden ırak kendime yeni gelebildim. Geçen zamanda tonlarca şey okudum. Makaleler, kitaplar, tezler… Bir o kadar da yazdım, çizdim. Instagram'da arada paylaştığım için yaptıklarımdan haberdar olanlar masterla ilgili soru yağmuruna tutunca artık bir şeyler yazmanın zamanı geldi diyip oturdum masanın başına. Hazır sonbaharın da en güz

Eylül

Resim
    Hepinize uzun bir aranın ardından merhaba! Sizin içinizi heyecanla dolduran, işte yepyeni bir başlangıç dediğiniz o tarih ne zaman bilemiyorum. Ama benim için o başlangıç daima eylül oldu. Belki de okulların başlaması gibi heyecanlarla yıllar içinde bu bakış açım gelişti bilemiyorum ama sonbaharın gelmesi hemen yeni heyecanları beraberinde getiriyor benim için.     Uzun bir ara vermiştim yazmaya ve hemen kitap yorumlarıyla dönmek istemedim. Bu yaz benim için oldukça keşif dolu; hayallerin bazen gerçek olması bazen de kırılması için kurulduğuna dair kanıtlar peşinde iz sürerek geçti. Olmaz heralde ama diye çıktığım yollardan hep ellerim dolu döndüm. Kesin gözüyle baktığım, güvendiğim hayallerim ise buhar olup uçtular. Kısacası ben plan yaptım, hayat bana içten içe güldü ve canı nasıl olmasını istiyorsa onları verdi. Mutsuz muyum olanlara? Bunun cevabı kocaman bir HAYIR. Hayatın sürprizlerle dolu olması onu yaşanır kılıyor ve bazen yanılmış olmak o şeyin gerçekleşmesinde

Şeker Portakalı

Resim
"Kimseden hiçbir şey beklemiyorum. Böylece hayal kırıklığına da uğramamış oluyorum."     Hepinize merhaba, Şeker Portakalı romanını duymamış olanınız yoktur diye düşünüyorum. Hele bir dönem ülkemizde sakıncalı bulunmuş bir kitap olarak öyle çok konuşulmuştu ki (!) En kötü ihtimalle o dönemlerde kitaptan haberiniz olmuştur.     Şeker Portakalı'nı ben de hemen herkes gibi çocukken okudum. Yıllar sonra nereden geldiğini bile anlayamadığım bir şekilde kitaplığımdan çıkmıştı ve yeniden okumuştum. Geçtiğimiz günlerde de üçüncü kez okudum. Blogda da mutlaka olmalı diye düşündüğümden bekletmeden ekleyeyim dedim.     Kitabın kahramanı Zeze adında küçük, afacan, oldukça zeki ve bir o kadar da hassas bir çocuk. Oldukça zor bir çocukluk dönemi geçiriyor. Günümüzde de yoksulluk büyük bir sorun ama Zeze'nin ailesindeki yoksulluk çok daha iç burkan bir boyutta çünkü tüm bunları onun gözlemlediği ve bunları aktardığı şekilde okuyoruz. Aslında Zeze'nin

Maruf Kafe

Resim
    Hepinize merhaba ;     Çok yakın bir zamanda oradan oraya koşturup güneş nerede doğdu nereden battı göremediğim günlerden çıkıp evime döndüm. Gittiğim yerlerden biri de İstanbul'du. Dönmeden bir kaç saat önce de Maruf Kafe'ye rastlamıştık. Aslında bir arkadaşımın tavsiyesi üzerine harıl harıl sahaf peşine düşmüştük. Telefonumdaki haritalara yapışık gezmekten sıkılınca o sokak senin bu sokak benim girip çıkarken rastladık buraya. Dönüşte uğramak üzere hafızamıza atıp sahafa koştuk ama nafile. Son on dakikasında yetişip John Steinbeck'in daha önce hiç görmediğim bir kitabına rastlamak haricinde bir şey yapamayarak gerisin geri dönmüştük. Olsundu, kitaplarımızla geçirmemiz gereken son saatler için harika bir yer bulmuştuk.     İçerisi biraz dağınık bir yazarın evi gibiydi. Hafta içi akşam saatleri olmasının şansıyla içeride kimsecikler yoktu ve kahvelerimizle hoşça vakit geçirdik. Thomas Mann'ın Venedik'te Ölüm kitabına burada başladım. (Şu sıralar ba

Harfler ve Notalar

Resim
"Zaten, bir cümle yazmak aynı zamanda beste yapmak değil midir ?"     Hepinize merhaba; Hasan Ali Toptaş'ı ne kadar çok sevdiğimi yazılarıma şöyle bir göz gezdirenler bile artık biliyordur diye düşünüyorum. Geçtiğimiz günlerde de Hasan Ali Toptaş ile biraz sohbet etmeye ihtiyacım oldu ve Harfler ve Notalar'ı yeniden okumaya başladım. İki değil üç, dört, beş... Bazen açıp sadece işaretlediğim yerleri okuyorum ve her seferinde de ayrı bir mutlulukla doluyor içim.      Hasan Ali Toptaş bu kitabında onun hayatını, yazın yaşamını etkileyen yazarlardan, kitaplardan, hikayelerden, olaylardan bahsediyor; anılarını anlatıyor. Harfler ve Notalar'ı okuduktan sonra şöyle bir kenara bırakamayacaksınız. Ara ara aklınıza gelecek mutlaka. İşte o zamanlarda bilin ki ihtiyacınız olan şey bir dost. Ve daha güzel bir şey olamayacağından eminim ki bu dost Hasan Ali Toptaş. Kitabı elinize alır almaz bir mektupla başlıyorsunuz. Bu mektup size yazılan bir "Okuyana