Geçmiş Şimdi Gelecek



"Bugün ne oldu biliyor musun? Sensiz geçen beş aydan sonra ilk kez güldüm. Güldüm dediğim şey de, dudağımın ucunda tomurcuklanan miniminnacık bir gülücük. Ama, iç denizlerimi o anda nasıl dalgalandırdı bir bilsen..."



    Hasan Ali Toptaş, romanlarıyla tanıdığım ve çok sevdiğim bir yazar. Bununla birlikte öykü kitaplarını da severek okuyorum. Hatta Hasan Ali Toptaş ile tanışmak isteyip de romanlarını ağır bulanlar için öykü kitapları iyi bir alternatif olabilir diye düşünüyorum.

Kitap üç bölümden oluşuyor. Bu üç bölüm de kendi içinde öykülere ayrılmış. Bu öyküler de o bölüm başlıklarından sanki birer iz taşıyor.

    İlk Bölüm "Bir Gülüşün Kimliği" Aynı zamanda bu bölümle aynı adı taşıyan bir öykü de yer almakta. Kitabın ödüllü öyküsü (Çankaya Belediyesi ve Damar Edebiyat Dergisi 1992 İlkbahar Öykü-Şiir Ödülleri Öykü Birincisi) her ne kadar Ölü Zaman Gezginleri olsa da benim içlerinde en sevdiğim öykü Bir Gülüşün Kimliği oldu.

Aslında Hasan Ali Toptaş'ın yazım tarzına ve kitaplarının felsefi-edebi alt yapısına baktığımızda Ölü Zaman Gezginleri bizim için doğru adres olacaktır. Geçmiş Şimdi Gelecek kitabında bir bölüm olarak kalsa da da Ölü Zaman Gezginleri adını taşıyan ayrıca bir öykü kitabı yer almaktadır. (Onu da ilerleyen zamanlarda paylaşacağım.)


Bir Gülüşün Kimliği

    "İnsan, gençliğini geçmişe uğurlayınca en çok kendi kendisiyle hesaplaşıyor. Hele dalı kolu bildiği yakınlarını da yitirmişse, bu hesaplaşmanın boyutları genişledikçe genişliyor."

"Gülüşün yine, başka bir gülüşe el uzatmayan ve jiletle merhabası olmayan yüzlerde bükülüp kıvrılan romatizmalı gülüşlerden."

"Domates tarlasına uçakla tuz ekercesine büyüktü gülüşlerin, okyanusu gemiyle geçercesine değil."

"Üşüdüm birden. Titredim, korktum. Kollarımın kısaldığını, gözlerimin küçüldüğünü, sesimin azaldığını düşündüm. Dikenli bir sessizliğin içinde hızla eksiliyordum.
Gülüşüm gülüşündü çünkü."


Ak Saçlı Çılgındılar

"...,her akşam kaldırımlara dökülen bakışların çöpçülerce süpürüldüğü ve işitsel duyumların görselle anlatıldığı bir öyküde yaşama tehlikesini atlattıktan sonra buraya gelmiştim."


Çağrı

"Yoksa ben mi düş görüyorum dedim kendi kendime. Belki de üçüncü bir kişi düş görüyordu ve biz o düşün içinde iki düş insanıydık."

    Burada hemen bir ekleme yapmak istedim. Hasan Ali Toptaş'ın hemen her kitabında bu hayal gerçek, varlık yokluk arasında gidip gelmeyi okursunuz. Bu bir salınım halinde gelir, yanı başınıza kurulur ve siz kitabı bitirene kadar da oradan hiç kalkmaz. Yalnız, Hasan Ali Toptaş okurken o salınımı hissetmek sanıldığı kadar kolay değildir. Bunu başaramayan çoğu okuyucu yazarı anlamlandıramaz ve sevenlerinin yorumlarıyla arasında uçurum olacak derecede eleştiride bulunur. Fakat okuyucu onu yakaladıktan sonra asla kopamaz.
    Hasan Ali Toptaş kitaplarını okurken hassas olun olabildiğince. Kıymetli ve kırılgan bir şeyi tutup açıyormuşsunuz gibi düşünün. Sert davranırsanız büyüsü kaçacak ! 

"Yapacaklarımın hepsini geleceğe bırakmışım da, geçmiştekiler onların önemsiz bir provasıymış gibi elimi şöyle bir sallayıp koltuğa gömülecektim o sırada."

"Örümcek ağlarının arasından dostumu gördüm içeride. Benden önce girmiş olamazdı, arkamda duruyordu, yanımdaydı. Aynı hızla geriye döndüm. Salon bomboştu. Ağları elimle aralayarak içeridekinin yüzüne dikkatle baktım. Kaç aydır gelmeni bekliyordum, der gibiydi. Geldim işte demek geçti içimden. Diyemedim, konuşmak anlamsızdı. Dostumun gözleri bir çift tekerlekti çünkü ve tavandan sarkan tozlu ip ayaklarını yerden kesmişti."




Bir Dünyanın Akşam Resmi

"Gecenin ortasına vardığımızda başbaşa kalacağız salonda. Akşamdan beri günlük yaşamın alışılmış dallarında uçuşan sözcüklerimiz artık geçmişle gelecek arasında kanat çırpacak. Geçmişte, bir kez daha yitireceksin kendini. Ceketinin astarında bulunan iki satırlık yazının hesabını soracaklar senden. Nemli duvarlar arasında onurlu bir sessizliği üç aylık gençliğinde yeşerttikten sonra bedeninde kabuk bağlamış yaralarla çıkıp geleceksin ve mermi çekirdeğine dönüşen bakışlarını kucağına yığarak beni şaşırtacaksın. Gelecekteyse, orta boylu, kestane gözlü bir avukat olacaksın."

Savrulan Etek Balesi

"Atların geçtiği yoldan kayalıklara tırmanıyorum, kayalıklar kartal izleriyle dolu, gölgeleriyle yaralı."

    Bu alıntıyı özellikle seçtim. Eğer benim daha önceki Hasan Ali Toptaş yazılarımı okumadıysanız; hatta Hasan Ali Toptaş da okumadıysanız; atların Hasan Ali kitaplarındaki yerini bilmiyor olabilirsiniz.
Hasan Ali Toptaş'ın her kitabında (yanlış hatırlamıyorsam son öykü kitabında yoktu) mutlaka atlarla karşılaşırsınız. Bazen orada olmalarında çok mühim anlamlar vardır bazense cümle arasında şöyle bir koşturur giderler. Ama bir kitabını okurken atları görmediğinizde tuhaf karşılayacak kadar çok vardır.

Yoklar Dağı

"Yoklar Dağı ? Belki bir gün, torunuma anlatılan bir masalın içinden çıkıp gelecektir o at."

Herkes Hiçbir Yere 

"Bütün enerjimiz kentin yeni binalarında duvara dönüşüyordu. Bir anlamda, kentin yaşamına katıyorduk yaşamımızı. Bu yüzden, ölümümüzden yıllar sonra o kentin ölümüyle bir kez daha öleceğiz biz."

"Bir vitrinde, kasaba kartpostalı görmüştük az önce. Öyle derin bir özlemle bakmıştık ki, yaşamaya başlamıştık kartpostaldaki kasabayı. Oradaydık şimdi. Dükkan sahibi bizi fark edince ne yapacaktık peki? Geri adımlarla kartpostaldan çıkıp kırılan vitrin camlarının şangırtısını döke saça kaçmaya mı başlayacaktık sokaklarda?"

  Öykü kitaplarını anlamak da anlatmak da romana göre daha zor bana kalırsa. Hele içinde böylesi birbirinden yoğun, birbirinden muazzam öyküler barındıran bir kitapsa daha da zor. O yüzden en iyi yolun kitaptan alıntılar paylaşmak olacağını düşündüm. Bu sebeple bolca da paylaştım.
Umarım okurken siz de benimle aynı duyguları paylaşabilmişsinizdir.

Yorumlar

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Ben Bir Gürgen Dalıyım

Kemal Tahir - Yorgun Savaşçı

Bizim Büyük Çaresizliğimiz (Film)