Bulantı


“Bir şey, sona ermek için başlamıştır.
Serüven uzamaya gelmez,
ona anlam veren ölümüdür yalnız.” diyor Sartre.
Bilemiyorum... Sahiden de öyle midir acaba ?
Serüven ne ola ki o halde ? Onu da söylemiş Sartre :
“ Yanlış trene binmek. Bilmedik bir kentte inmek.
Cüzdanımı kaybetmek, yanlışlıkla tutuklanıp geceyi içerde geçirmek.
Bence serüven, ille de olağanüstü olması gerekmeyen,
ama olağanın dışına çıkan bir olay diye tanımlanabilir efendim.”
...
Size bir şey sormak isterdim, efendim."
"Nedir ?"
Kızarıyor ve gülümsüyor:
"Belki de yersiz kaçar."
"Sorun canım."
“Başınızdan çok serüven geçti mi efendim ?”



    Kitabı ilk okumaya başladığımdan beri sürekli olarak çok zor bir kitap, ben de okumak istiyorum ama nereden başlasam bilemiyorum ya da okudum fakat anlayamadım gibi cümlelerle karşılaştım. Bunlardan yola çıkarak da kitabı yorumlayıp geçmek değil daha derinlere inerek kitabı okumak isteyenlere bir bakış açısı geliştirmeye çalışmak istiyorum. 

    Kitap yorumunu yapmadan önce dün instagram hesabımda yol haritası niteliğinde biraz da nüktedan bir paylaşım yapmıştım. Öncelikle sizinle de onu paylaşarak başlamak istiyorum:

    Bulantı; okumadan önce yapılacaklar, okurken yapılacaklar ve okuduktan sonra yapılacaklar olarak üçe ayrılıyor diyebiliriz.

•Okumadan Önce Yapılacaklar:

1.Varoluşçuluk hakkında bilgi sahibi olmak
2.Öğrendiğiniz her şeyi unutmak (!)
~
Ben daha önce varlık felsefesi temelli romanlar okumama rağmen bir de varoluşçuluk üzerine temel bir şeyler okuyayım dedim. Kendimden emin yola çıktım zannederken işler pek de öyle olmadı. Çünkü Sartre’ın varoluşçuluğu bizim bildiklerimize pek benzemiyor.
Buradan çıkaracağımız ders şu ki başlarken kendimizi paralamaya gerek yok çünkü Bulantı için şartlar hiç olgunlaşmayacak. 

•Okurken Yapılacaklar:

1. Ağrı kesici bulundurmak ya da bu etkiyi yaratacak gıda ve bitki çayı takviyeleri almak
2. Anlamadığınız yerde bırakmamak
3. Anlamadığınızı düşündüğünüz yerde kendinizi aşağılamamak (bu kısımlar önemli )
4. Anlamadığınızı düşündüğünüz yerde Sartre’a karşı olumsuz bir tutum takınmamak
5. Daima okumaya devam etmek 

•Okuduktan Sonra Yapılması Gerekenler:

1. Ne kadarını anladığınızı tartmak 
2. Yeniden okumak üzere bir tarih belirlemek
~
Benim okuma sürecim sonunda (ya da serüven mi demeliydim ) öncelikli olarak söyleyeceklerim bunlar.

    Başlarken de bu serüven duygusundan bir alıntıya yer vermiştim. Sartre'ın çok önem verdiği bir durum-duygu bu serüven meselesi. Kitabın başka bir yerinde de şöyle bahsi geçiyor konunun:

"Hiçbir şey değişmedi, ama yine de her şey başka bir biçimde var olup gidiyor. Anlatamıyorum. Bulantıya benziyor bu, ama aynı zamanda onun tam tersi. Sonunda başımdan bir serüven geçiyor, kendimi sorguya çekince, kendimin kendim olmaklığımın ve burada bulunmaklığımın başımdan geçtiğini görüyorum. Geceyi yarıp geçen ben'im. Bir roman kahramanı gibi mutluyum." 

(Hemen burada bir de şundan bahsetmek istiyorum ki o da yazım yanlışı gibi görünen kelimeler. Alıntıları kitapta geçtiği şekilde yazdım buraya. Öyle anlaşılmasın. )


    Alıntı yapmaya biraz ara verip kitabın bunalımlı ve bulantılı sürecinden bahsetmek istiyorum. Öncelikle kitap roman kategorisinde yer alsa da olay örgüsü ve bunun gibi şeyler beklememek gerektiğini vurgulamak istiyorum. Çünkü kitap bir çok günün yazımından oluşuyor; bir günce yani. (Bundan sonraki kısımlarda ben de roman olarak bahsedeceğim ama.)



    Okurken içinde bulunduğunuz ruh haline göre de değişmekle birlikte oldukça bunaltıcı bir kitap. Ruh halinize göre de değişecek tek şey bunaltının derecesi olacaktır. Yani bunalmayı muhakkak göze alarak başlamalısınız.  

Yazar aklına gelenleri oldukça karmaşık bir biçimde yazıyor. Okurken aslında gördüğümüz şey önce bir bulantı ardın da kusma oluyor. Çünkü bulantılarının ardından zihninden geçenleri öyle bir boşaltıyor ki yazar nasıl bir anda bu aforizmalar havuzunun içine düştüğünüzü anlamıyorsunuz. Bu düşüncemi size tam olarak anlatabilmem için olabildiğince alıntı paylaşmaya çalışacağım. Bu alıntılar da daha çok kusma diye tabir ettiğim kısımlarla ilgili olacak.

    Aslında hepimiz bu bulantıları yaşarız. Sorgularız, merak ederiz ve bazen bunların bir neticesi olarak ani keşifler yaşarız. Bazen büyük sıkıntılar hisseder içinden çıkamadıkça bataklığın dibine sürüklenir gibi oluruz. Bu kitabı kıymetli kılan şeyin de bu bunalımların, bulantıların doğru noktalardan keşfi ve yansıtılması olduğu inancındayım.  Antoine Roquentin (anlatıcı karakter) çok sıradan bir günü anlatırken hatta olaylar da sıradanken bambaşka bir farkındalıkla bize gününü yazıyor.

"Bulantıyı anlıyor, onu elime geçiriyordum. Aslında, buluşlarımı söz haline getirmiyordum. ama şu anda, onları sözcük haline getirmenin kolay olacağını sanıyorum. Bütün bunların özü olumsallıktır. Yani, varoluş zorunluluk değildir demek istiyorum. Var olmak, burada olmaktır sadece, var olanlar ortaya çıkarlar, onlara rastlanabilir, ama hiç bir zaman çıkarsayamayız onları. Bunu anlamış kimselerin olduğunu sanıyorum. Ama onlar, kendi kendinin nedeni olan zorunlu bir varlık uydurarak bu olumsallığı aşmaya çalışmışlardı. Oysa, hiçbir zorunlu varlık varoluşu açıklayamaz."


"Varoluş uzaktan uzağa düşünülebilecek bir şey değildir. Sizi birden kaplaması, üzerinizde duraksaması, kıpırdamaz koca bir hayvan gibi yüreğinizin üstüne çökmesi gerekir... ya da hiç bir şey yoktur artık."


"...varoluş en aşağılık sırlarını birbirine açıyordu. Varolmayış ile şu baygın bolluk arasında bir orta yerin bulunmadığını anlamıştım. Varolunuyorsa buraya kadar varolmak, küfe, şişkinliğe, müstehcenliğe kadar var olmak gerekiyordu. Bir başka dünyada, daireler, müzik havaları, saf ve eğilip bükülmez çizgilerini sürdürüp duruyorlar. Oysa varoluş bir bükülmedir."

"Varoluş şuradadır, çevremizdedir, bizdedir; bizdir, ondan söz açmadan iki sözcük söyleyemeyiz, ama ona dokunulmaz da. Varoluş üzerine düşündüğümü sandığımda, hiçbir şey düşünmemiş olduğumu söyleyebilirim; kafamın içi bomboştu ya da bir sözcük vardı yalnız; yani "varlık" sözcüğü vardı."




    
    Sartre Bulantı romanında insanın elinde varolmaktan başka bir şey olmadığına vurgu yapıyor. Oldukça mütevazi bir yaklaşım. Burada şunu belirtmek istiyorum ki bu zamana kadar Sartre ile ilgili okuduğum yazılar, kendi kullandığı cümleler beni Sartre'ın ne kadar narsist bir yapıda olduğu fikrine götürmüştü. Hatta ve hatta zaman zaman insanlığın narsizminin bir yansıması olarak da yorumlandığını gördüğümüz "hümanizm"in bu derece üstünde durması da beni kitaptaki mütevazi yaklaşımının aksine şaşırtmamıştı. 

Kitabında hümanizm ile ilgili şöyle bir kısım yer almakta:

"Çünkü hümanizm, bütün insansal davranışları kendi malı haline getirir ve hepsini birbirine katıştırır. Ona dosdoğru karşı gelirseniz oyununa düşmüş olursunuz; çünkü hümanizm, karşıtlıklarına dayanarak yaşar. Dik başlılar, dar görüşlüler, yasa dinlemezler, ona yenilip dururlar; onların bütün sertliklerini, bütün kötü aşırılıklarını, hümanizm sindirir ve köpüklü beyaz bir lenf haline sokar." 

    Bu cümleleri okuduktan sonra düşünebildiğim tek şey ya Sartre'ın kafası sahiden çok karışık ya da ben gerçekten kafamda oturtamıyorum oldu.
İkisi de olabilir elbette. Ayrıca çeviri bir kitaptan okuduğumuzu da göz önünde bulundurmalıyız. Felsefi bir kitabı kendi dilinden okumak ayrı bir aydınlanma yaratacaktır elbette.
Bu gibi karışıklıkları çoğu yerde yaşadım. O yüzden size de okuduktan sonra yapmanızı önerdiklerimden biri muhakkak yeniden okuyun oldu. Çünkü ben de öyle yapıyor olacağım.

    Varoluşmak ve bulantı kısmına biraz daha bakacak olursak:

"Düşüncem, ben'den başka bir şey değil. Bu yüzden duramıyorum. Düşündüğüm ile varoluşmaktayım. Oysa düşünmekten alıkoyamıyorum kendimi. Şu anda bile (korkunç bir şey) varoluşmaktaysam, bu, varoluşmaktan ürküntü duymamdan ötürüdür. Özlediğim hiçlikten kendimi çekip alan benim. Nefret ya da varoluşmak tiksintisi, kendimi varoluşturma, varoluşun içine oturtma biçimlerinden başka şey değil. Düşünceler, büyük bir baş dönmesi gibi ardımda doğuyorlar, başımın arkasında doğduklarını duyuyorum... Karşı durmazsam, önüme geçiyorlar, gözlerimin arasına geliyorlar. Çoğu kere, karşı koyamıyorum, düşünce büyüyor, büyüyor ve birden sınırsızlaşarak, tepeden tırnağa dolduruyor beni, varoluşumu yeniliyor."

"...;ayağımın altında kaldırım varoluşuyor, su üzerime kapanır gibi evler üzerime kapanıyor. Benim, varım, düşünüyorum, peki niçin düşünüyorum ?"


"Demek ki bulantı bu: göz kamaştırıcı bu apaçıklık. Üzerine kafa patlattım. Yazılar yazdım. Şimdi biliyorum. Varım (dünya da var) ve dünyanın var olduğunu biliyorum. Hepsi bu. Benim için önemli değil. Benim için hiçbir şeyin önemi olmaması çok acayip, korkuyorum bundan. Denizde taş kaydırmak istediğim gün yok mu, işte o günden beri böyle. Çakıl taşını atarken durup ona bakmıştım; her şey işte o zaman başlamıştı: Onun var olduğunu hissetmiştim. Bundan sonra başka bulantılar da oldu. Ara sıra, bakıyorsunuz nesneler elinizde varoluşuyorlar. "


    Bir de okurken sürekli karşımıza çıkan Otodidakt var. Kitabın son kısmında tanıştığımız  Antoine Roquentin'in daha önce aşk yaşadığı sevgilisi Anny'den de söz etmeliyim mutlaka.

Anny başlı başına bir anlatı zaten. Hayata bakış şekli, insanlara yüklediği rollerle beni Roquentin'den daha çok etkiledi diyebilirim. Onun olduğu kısımlarda kitaba daha bir sarılarak okudum. 
Otodidakt ise ismi gibi bir karakter . Roquentin'in de kütüphane arkadaşı. Bu karakter üzerinden de çeşitli eleştiriler geliştirilmiş Sartre tarafından. Hatta kitabı okumadan önce Otodidakt üzerinden bir hümanizm eleştirisi getirdiğini okumuştum. 

    Sonuç olarak bence mutlaka okunması gereken bir kitap fakat unutulmaması gereken bir şey var ki o da her kitap herkes okusun ve herkes anlasın diye yazılmaz. Hele de bu felsefi bir kitapsa öyle olmadığından emin olabilirsiniz. Eğer merak ettiğiniz bir alansa mutlaka okuyun derim fakat Sartre ile tanışmak için en uygun kitap mıdır emin değilim. Bulantı'yı okurken bana en yardımcı olan kaynak "Varoluşçuluk" kitabıydı. Onun da yorumunu blogumda bulabilirsiniz.

    Umarım faydalı olabilmiş ve küçük de olsa bir bakış açısı kazanmanıza yardımcı olabilmişimdir. Keyifli okumalar . 

Yorumlar

  1. Yorulmak zorlanmak ne kelime bilakis keyifle okumuştum.Sartre'ın en hazmedilesi "roman"larından biridir bu ;)

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Ben Bir Gürgen Dalıyım

Kemal Tahir - Yorgun Savaşçı

Bizim Büyük Çaresizliğimiz (Film)