Semaver







    Sait Faik Abasıyanık, namıdiğer 'Adalı' edebiyatımızın önde gelen öykücülerindendir. Öykülerini Çehov tarzda yazar. Yani durum öykücüsüdür.

    Öyküler genel olarak kısa yazılar olduğu için çoğu kimse tarafından kolay okunan bir tür olarak görülür. Bence aksine öyküler özellikle kısa olduklarından çok dikkat gerektirir. Öykünün duygusuna giremeden kendinizi sonuna gelmiş bulabilirsiniz.
 Sait Faik okurken de zaman zaman bu duyguya kapıldım. Çünkü bana kalırsa durum öyküleri okunması ve anlaşılması daha zor bir yazın türü.

 Sait Faik öykülerinde rüzgarın kokusunu, kedileri, balıkları, yelkenlileri, balıkçıları, ahlaklıyı ya da olmayanı, kahvehaneleri, şehirleri, çıkmaz sokakları ve daha nicesi biz olanı anlatır. O yüzden de okuması çok keyiflidir.

 Türkçe'nin sade kullanılmasından yana olsam da Sait Faik okurken sevdiğim şeylerden biri de günümüzde hiç duymadığımız, kullanmayı bıraktığımız o kelimeleri okuyor olmak. "Hâletiruhiye" nin şapkalı 'a' sı nedense içimi gülümsetiyor. Ya da tecessür, vakar...

        Kitapta en sevdiğim öykülerden bahsedecek olursam başta kitaba adını veren Semaver oldu elbette. Kısaca değinmem gerekirse, fabrikada çalışan Ali'nin ev ve iş hali, annesiyle olan yaşamı ve annesini kaybetmesi yer alıyor öyküde. Sait Faik'in, insanı anlamak üzerine çokça öyküsü bulunan Semaver'de Ali'nin öyküsüyle bir başlangıç yapılması beni kitaba çabucak bağladı. Çok gerçek bir insanlık durumu anlatılıyor Semaver'de. 

"Ali semaveri, içinde ne ıstırap, ne grev, ne de kaza olan bir fabrikaya benzetirdi. Ondan yalnız koku, buhar ve sabahın saadeti istihsal edilirdi."

 Bu cümleleri okurken semaverin buğusu, sıcaklığı olanca gerçekliğiyle kendini hissettiriyor. Tıpkı Ali annesini kaybettiğinde, annesinin bedenindeki soğukluğun ürpertisini yaşattığı gibi.

"Ali'nin annesine ölüm, bir misafir, bir başörtülü, namazında niyazında bir komşu hanım gelir gibi geldi."

"Yün eldivenlerin içinde saklı kıymettar elleri salep fincanını kucaklayan, burunları nezleli, kafaları grevli, ıstıraplı pirinç bir semaver gibi tüten sarışın ameleler, mektep hocaları, celepler, kasaplar ve bazan fakir mektep talebeleri kocaman fabrika duvarına sırtlarını verirler; üstüne rüyalarının mabadi serpilmiş salepten yudum yudum içerlerdi." diyerek hikayesini sonlandırır Abasıyanık.





    

 Kitapta "Benimle Beraber Seyahatten Dönenler" adlı beş öyküden oluşan ayrı bir bölüm yer almakta. Ben bu bölümdeki beş öyküyü de çok sevdim. Ama özellikle "Sevmek Korkusu"

"Yalnız yüzleri, gözleri, kaşları, kirpikleri, omuzları ve ayakları değil; midesi, kalbi, hançeresi ve hicabı hacizi (diyafram) güzel insanlar var. Seven insandaysa fiziki güzelliklerin deruni taraflarını gören gözler olurmuş. Varsın olsun, inanmıyorum ! İnanmadığım halde bu korku niçin ? "


    Son kısımda ise Haldun Taner'den Sait Faik'i okuduğumuz "Sevimli Bir Aylak" başlıklı kısa bir yazı var. Ben de yazımın sonlarına gelirken bu yazıdan bir kaç alıntıya yer vermek istedim. Haldun Taner: "Sait Faik'i, Sait Faik yapan, bütün o yüksündüğü özellikleriydi. Aylaklığıydı." diyor. Ve çok katıldığım şöyle bir bahse yer veriyor: "İnsan sevgisi dolu, doğa sevgisi dolu bir yüreği vardı. Neye baksa bu sevgi ile ısınıyor, ışıklanıyordu. Biz ancak o el attıktan sonradır ki, en önemsiz görünen insanların ve şeylerin zevkine eriştik."
 Öykülerini okurken bu ışıklanmayı gerçek manada hissediyorsunuz. Ve durum öyküleri sevenlerin ya da nedir bu durum öyküsü diyen herkesin okumasını tavsiye ederim.


Sevgiler, keyifle okumalar...

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Ben Bir Gürgen Dalıyım

Kemal Tahir - Yorgun Savaşçı

Bizim Büyük Çaresizliğimiz (Film)